Kir Teorisi

“Bu açgözlülük ve para hırsı ortamında, bir tek  insanca  duygu ya da görüşün lekelenmeden kalması olanaksızdır.”

Karl Marks

Kültürde, sanatta, edebiyatta, siyasette topyekun bir kirlenmişliğin, seviyesizliğin, cahilliğin egemenliği söz konusu. Bir tezgahla karşı karşıyayız… Sığlığın, banalliğin, ruhsuzluğun, menfaatin pazarlandığı bir tezgah… Tabiri caizse insana dair bütün duyguların, güzelliklerin kirlendiği, ruhun yağmalandığı bir yerdeyiz. Siyasetçilerin siyasetçi olmadığı, iktisatçıların ekonomi cahili olduğu, akademisyenlerin bilimden başka herşeyin kurşun askeri olduğu, romancıların roman yazmayı bilmediği, eleştirmenlerin yağdanlığa dönüştüğü, yalnızca alkışın seda bulduğu bir yer…

“Kir Teorisi” isimli çalışmada Yalçın Küçük, B. Sadık Albayrak ve Taylan Kara vicdanlı, sorumlu, aklı başında insanların canını sıkan, huzurunu kaçıran bu kirlenmeyi, bu cahilleşmeyi özellikle edediyat ve kültür açısından ele alıyorlar. Kötülüğün, kötüleşmenin resmini çekiyorlar. Bize roman diye, şiir diye, edebiyat diye yutturulan dolmaların aslında ne berbat şeyler olduklarını gösteriyorlar. Yalçın Küçük kapitalizmin artık tekelleştiğini, dünyanın her yerinde tekeller oluşturduğunu söylüyor. Artık tekellerin çizdiği sınırlarda yaşıyoruz. Yaşamımız bize ait değil. “Tekeliyet’e karşılık düşün kir’li bir sanat ve edebiyattır. Roman yazanlar, resim yapanlar, senfoni besteleyenler, tiyatro sahneleyenler, film çevirenler tekellerin ablukasına alındılar. İnsana değiştirme istenci kazandıracak bir sanat ve edebiyatı beşiğinde boğdular. Toplumu kir’le, çirkinlik’le, cehalet’le kuşattılar.” diyor “Kir Teorisi.”

Küresel Siyasetin yozluğunda ve yobazlığında edebiyatla ahmaklaştırılan, felsefeyle öldürülen, müzikle gömülen bir insanlık söz konusu. Toplumdn koparılan ve birey de olamayan, tarihinden ve bugünün koparılarak yığınlaşan, anı yaşamaya zorlanan, kentlerde beton silolara hapsedilen, hava yerine ciğerlerine asfalt dolduran insanın trajedisi var “Kir Teorisi”nde. “Kir Teorisi” kitabının çerçevesini Yalçın Küçük çizmiş. Kitap haline gelmesinde B. Sadık Albayrak ve Taylan Kara’nın emekleri söz konusu.

images2161904911365533456.jpg“Kir Teorisi” yazarların önsözleri ve Kir Teorisine Giriş kısmından başka dört bölümden oluşuyor: Kir’li Edebiyat, Aydın-sızlaşma, Kir’li Portreler, Kir’e Eleştiri… Yalçık Küçük Kafka, Goncarov gibi dünyaca ünlü edebiyatçıları merkeze alarak oluşturuyor “Kir Teorisi”ni. Dönüşüm ve Goncarov romanları merkezinde. Küçük, Soğuk Savaş’ı büyük bir kirlenme ve kirletme mekanizması olarak algılıyor. Bunu da sırf sosyalizm alternatifini yok etmek için tezgahlanan bir strateji olarak değerlendiriyor. Evet, emperyal akıl, kapitalizm insan aklını yok etmek, duygu dünyasını silikleştirmek için tekel düzeni kuruyor.

Kapitalizmin nihai zaferinin ilanı için insan bilinciyle de oynamak gerekiyordu. Sadece iktisadi teorilerle zihinleri bulandırmak yetmedi. B. Sadık Albayrak soğuk savaş hakkında şunları söylüyor: “Soğuk Savaş, insan yaratıcılığını ortadan kaldıran, direniş, mücadele ve umudu silmek için icad edilen bir savaştır. Dün Sovyetler Birliği’ne karşı yürütülen bu savaş, bugün sömürüden kurtulmak için arayışa giren bütün insanlığa karşı verilmektedir.”

İslamlaşma & Cahilleşme & Kirlenme bölümünde dört tarihten bahsediliyor:

1-1977 yılında “terörist” Menahem Begin Likud Partisi adıyla, İsrael’de, hükümete geldi. Şiddetin ve Yahudi Şeriatının iktidarıdır.

2-1978 yılında, Papa İkinci Jean Paul dönemi başladı ve aydınlanmaya karşı savaş açıldı. Katolizm’in Hristiyan Şeriatına dönüştüğü yıldır.

3-1979 yılında İran’da İslam Cumhuriyeti kuruldu.

4- 1980 yılında Türkiye’de Yahudi asıllı Amerikalı stratejist Wohlstetter’in doğrudan planlamasıyla Kenan Evren başkanlığında, darbe yapıldı. Orgeneral Evren, İbrani asıllıdır ve Türkiye’de “İslam’ın altın çağı” başlıyordu. Orgeneral Turgut Sunalp liderliğinde Likud tipi parti kuruldu. İç içedirler.

Evet, bu bilgilerden de gördüğümüz gibi tekeller her yerde işliyor. Dünyadaki gelişmeler birbirinden kopuk değil hiçbir vakit. 1980’lerden sonra Türk Burjuvazisi insanları boğaz tokluğuna çalışan, karnın doyurmaktan başka amacı olmayan insanlar haline getirdi. İslam ise özünden arındırılarak emeğin sömürüsüne ses çıkartmayan bir aparata dönüştürüldü. Şükür, kanaat, hakkımı öte tarafta alırım anlayışı tekellerin elini güçlendirerek büyük bir kesimin olan biten zulüm ve haksızlıklara ses çıkarmamasını sağladı. Aynı zamanda insanlara eğlence olarak da televizyon bırakıldı. Sinema çöktü. Ameraikan sineması egemen oldu. Sanatı, edebiyatı ele geçiren sermaye aynı zamanda buların içini de boşalttı. Kirletti yani…Edebiyat bireyci ve biçimci bir şekle büründü. Sanat festivalleri, şiir yarışmaları, edebiyat matineleri, halk konseleri aslında sanatın da kültürün de cenaze törenleri…

“Eleştirmeyen ‘eleştirmen’ler ve leşlere övgü” adlı makalede Taylan Kara: “Bizler çeşitli romanlar okuduğumuzu zannediyoruz; oysa çoğumuz aslında tek ve aynı romanı okuyoruz; ismi, yazarı, sayfa sayısı farklıolsa da aynı romanı tekrar tekrar okuyoruz. bizler kitap eleştirisi okuduğumuzun zannediyoruz.çoğu kitap ekinde çıkan yazıların büyük kısmı matbu yazıların isimleri değiştirilmiş halidir. Bir eleştirmen kitap eleştirir. “Çok satması” için yazılmış kitapların “daha çok satılması” için çalışmaz. Böyle yazılara “eleştiri” değil, “satış bülteni”, bunları yazanlara “eleştirmen” değil “pazarlama mümessili” denir.  Evet, maalesef faziyet planı tam da Kara’nın belirttiği gibi.

Kitabın Kir’li Portreler bölümü çok sarsıcı bir içeriğe sahip. Bugün yazar, edebiyatçi diye piyasada itibar gören bir çok ismin gerçekte nasıl bir reklamla toplumun üzerine boca edildiği anlatılıyor. Sığlıklar derinlik, cehalet ilim, faşizm demokrasi, Zırva hikmet donuna bürünüp piyasada dolaşıyor.

“Kir Teorisi” yazıları üç yazarın kaleminden çıkmış. Üç cesur kalem… Kimi yerde eleştirsek de kimi yere inanamasak da okunmadan geçilmeyecek bir kitap. Kitaba ne yazık ki kültür ortamı sessiz kalmış. Sağdan soldan görmedim, duymadım, bilmedim muamelesi…

Yalçın Hoca “TİT” diyor ülkemizi tanımlarken. Tekstil, inşaat, turizm… Tekeliyette şarkıcıdan sunucu, mankenden tiyatrocu, showmenden romancı yontuluyor. Makul sesler, bağımsız aydınlar, gerçek gündemler karanlığa sürgün ediliyor. Bir cümbüş, bir festival gürültüsünde hakikatten hızla uzaklaşıyoruz. En çok değer gören şey bayağılık… Sanatçılar, yazarlar, romancılar önce istihbarat raporlarında kendilerine yer buluyorlar sonra halka pompalanıyorlar. İşte “Kir Teorisi” milletin başına örülen çoraplara işaret ediyor.

Kitap eleştiriye, özgürleşen akla çağırıyor. Gözleri görmez hale getiren tekellerin kir’li varlığına karşı bizleri uyarıyor. Kendimiz olmaya ve kendi gerçeğimize sahip çıkmaya davet ediyor.

kir-teorisi_1644267_m

Muaz ERGÜ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir