1918-1932 Yıllarında İngiltere’nin Kürt Politikası

Tarihin tekerrür ettiği ya da düz bir çizgide ilerlediği  –ara sıra zikzaklar olsa da- bir coğrafyada yaşıyoruz. Yeni olan ya da yeni diye yutturulan birçok şeyin sürekli devam ettiği, kendini tekrarladığı olaylar ve olgular zinciri… Tarihi boyunca büyük hareketliliklere sahip olan, çok canlı bir tarihini ve coğrafyanın vatandaşlarıyız. Özellikle Osmanlı’nın ortadan kalkmasıyla sorunlar, sıkıntılar daha görünür hâle geldi. Osmanlı’nın Sahip olduğu sınırlardan çekilmesi ve buraların emperyalist devletler tarafından doldurulması hem Osmanlı’nın bıraktığı meseleleri arttırdı hem de yeni meseleler üretti. Osmanlı topraklarının paylaşım savaşı olarak da değerlendirilecek 1. Dünya Savaşı İngiltere, Fransa, İtalya ve sonra Amerika’nın kendi aralarındaki hesaplarını görebilmeleri için Osmanlı bakiyesi bir hesaplaşma meydanına dönüştü. Aynı zamanda sanayileşmenin ham maddesini karşılayacak ürünler ve özellikle petrolün varlığı bu emperyal kapışmanın dozunun arttırdı, zarların sürekli yeniden atılmasına, kağıtların hep değişik karılmasına sebep oldu. Hâlen de bütün coğrafya üzerindeki bütün hesap kitaplar, tartışmalar, müdahaleler bütün hızıyla devam ediyor.

Osmanlı sonrası, Osmanlı topraklarını, Modern Ortadoğu’yu şekillendiren ana dinamik Büyük Britanya ya da İngiliz aklı olmuştur. Ortadoğu’daki siyasetten ya da durumdan bahsederken Kürtler’i anmamak çok büyük bir eksiklik olur. Hatta onlarsız bir anlatı imkânsız… Ama bu zamana kadar Modern Ortadoğu konuşulurken Kürtler ya teferruat derecesinde ele alında ya da dezenformasyona uğratılarak konuşuldu. Bunun birçok sebebi olabilir. Hatta bizatihi Kürtlerin tutumu da burada etkili olabilir. Bu işin ayrı bir boyutu.

Nihat Karademir Osmanlı Sonrası Ortadoğu’ya kafa yoran, Abdülhamit dönemi Kürt siyasetini araştıran, Kürt ve Ermeni tarihi ve meseleleriyle uğraşan, bölgenin tarihiyle yakından ilgilenen biri. Son çalışması “İngiltere’nin Kürt Politikası 1918-1932” adıyla kitaplaştı. Neredeyse tuğla kalınlığında olan kitap konu ilgili neredeyse bütün kaynakların taranmasıyla meydana gelmiş. Karademir kaynakları objektif bir şekilde aktararak bütün olan biteni ortaya koyuyor. Herhangi bir ideolojik ya da politik toplum mühendisliği yapmadan meselenin anlaşılmasını önceliyor. Aslında düşünsel ve ideolojik holiganların cirit attığı bir günde bu tavır çok da geçerli olmuyor ama Nihat Karademir tarihe notunu düşüyor.

Sekiz bölümden oluşan kitap 1. Dünya Savaşı’nda İngilizler, Kürtler, Araplar ve bölge hakkında geniş bir bilgi veriyor. Kitbın adı Kürt Politikası olmasına rağmen yazar olayın daha iyi anlaşılabilmesi için arkaplanı netleştiriyor. Burada İngiliz-Arap ilişkilerinin iyi anlaşılması lazım. Çünkü İngilizler Kürtlerle hareket eder gibi gözükürken bir yandan da Araplarla sıkı diyalog içindeler. Hatta Irak kurulduğunda Kürtlerden oluşan bir yönetim yerine Irak Araplara Kral Faysal yönetimine bırakılıyor.  Karademir’in de üzerinde durduğu gibi İngilizlerin Kürt Politikasında birinci öncelik aslında Kürtler değil. Bölgedeki özellikle Musul’daki petrol kaynakları ve bir İngiliz sömürgesi olan Hindistan’ın güvenliği. Bu saikler dolayısıyla İngiltere bağımsız, modern, demokratik bir Kürt varlığına hiçbir zaman sıcak bakmyor. “Aşiretleşmeyi teşvik eden İngilizler ayrıca, aşiret sisteminin dışında kalmaya çalışan ve 1920’li yıllardan itibaren eski lider sınıfların yerini almaya başlayan kentli ve profesyonel milliyetçi sınıfa karşı ağaları kullanarak Kürt hareketini zayıflatıyorlardı.” (sayfa 404)

İngilizlere göre, “Kürdistan’a hâkim olmak kedilerine Mezopotomya’ya ulaşan stratejik noktaları ve bu noktaların sulama ihtiyacını karşılayan Dicle su kaynaklarını kontrol etme imkânı sağlayacaktı. İngilizlerin 1918 yılında Musul’u Mezopotomya’ya katmaya karar verdiklerinde en önemli gerekçeleri, “Mezopotomya’nın politik ve ekonomik geleceğinin Musul’a bağlı olduğunun” anlaşılmış olmasıydı.” (Sayfa 55)

Teoride bu kadar açık ve net olarak belirlenen hedef Karademir’in de kitabında anlattığı gibi olmadı. İngilizlerin Musul’a girmesi bir çok problemi beraberinde getirdi. İngilizlerin sömürge konusundaki en büyük ilkeleri az insanla, az masrafla işi kotarmaktı. Ne yazık ki Ortadoğu’da, Musul’da bu olmadı. İngiltere tahminin üzerinde masraf ve insan gücüyle bölgede yer aldı. Kârı zararını kurtarmıyordu. Bölgeyi iyi anlayamamak ve Kürtlerle ilgili net politikanın olmaması sürekli strateji değişikliğine yol açtı. Aynı zamanda Kürtler arasında birlik olmaması, ağaların, beylerin baş olma sevdaları istikrarın gelmesine engel oldu. Kürtlerdeki ulusalcılık bilincinin gelişmemesi, ağaların baskıcı yönetimi Kürtleri zayıflatıyordu. “Tarihi bir fırsatla karşı karşıya olan Kürt hareketinin n önemli sorunu ise birçok Kürt liderinin Kürdistan’ın krallığına veya kalıtsal yöneticiliğine talip olarak birbirleriyle rekabet etmesiydi. Örneğin diğer Kürt liderler arasında Seyyid Abdulkadir’in kendisi için Hicaz Krallığı benzeri bir pozisyon tasarladığına dair kuşkular vardı. Kürtleri bir birlik altında bir araya getirme umudu olmayan birçok ağa da benzer arzuları taşıyorlardı. En kötüsü de kendilerini Kürdistan Krallığına hazırlayan birçok adayın başta İstanbul olmak üzere anavatana uzak bölgelerde yaşamaya devam etmeleriydi.” (Sayfa 143)

Evet, bugün bütün yakıcılığıyla devam eden sorunun birçok yönü var. İngiliz aklı dediğimiz o büyük akıl ne yazıkki bölge gerçekleri karşısında darmadağın oluyor. Sorunları daha da büyütüyor. “İngiliz Hükumeti kendini bir Ortadoğu sorunları karmaşasının ortasında bulmuş ve içinden çıkılması zor bir ikilem içinde kalmıştı. İngiliz Hükumeti, bir tarafı memnun etmek için diğer taraflardan en az  birinin nitekim tepkisini göze almak zorundaydı.” (Sayfa 260) Nitekim Irak Krallığı kurulunca ve İngilizler Musul’u aldıklarında İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri günlerce Kürtlerin yaşadığı yerleri ve dağları bombalıyor. Başarısız birkaç isyan (özellikle Şeyh Mahmud İsyanı), İngilizlerin ikircikli tavırları ve Kürtlerin modern bilinçten uzak olmaları siyasal anlamda bir Kürt varlığının günyüzüne çıkmasına engeldi. Bu arada Türk Kurtuluş hareketinin başarıları, Mustafa Kemal Atatürk’ün Yunanlıları yenmesi Kürtler arasında çok olumlu karşılandı. İngilizlerin yanında yer alma alternatifini ortadan kaldırdı. Hem Mustafa Kemal’in başarısı hem de Irak’taki istikrarsızlık İngilizlerin strateji değiştirmelerine yol açtı. Ankara Hükumetini tanımak karşılığında Musul’un kendilerinde kalmasını Anadolu Hükumetine kabul ettirdiler.

“İngilizlerin Ortadoğu ve Irak politikası, savaş öncesinde ve savaş sonrasında belirlenen stratejiler ve verilen sözler üzerinden üretilmiş ve zaman zaman revize edilmişti. İngiltere Hükumetinin 1. Dünya Savaşı ve savaş sonrası uyulanan politikalar hakkında kendi halkını ikna etmek amacıyla öne sürdüğü meşruiyet enstrümanları arasında Kürtleri özgürleştirmek bir yana, Kürtlerin koşullarında herhangi bir iyileştirme yapmak gibi bir iddia bile yoktu.” (Sayfa 527)

“Kuşkusuz Kürtlere yönelik bu tavrın en önemli sebebi, Kürt toplumunun, Araplardan farklı olarak,istisnalar dışında, savaş boyunca İngilizlerle işbirliği yapmaması ve özellikle Ruslara karşı Osmanlı saflarında savaşmış olmasıydı.”

Muaz ERGÜ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir