Monologlar-I

-1-

Bir önerme: Tarih tekerrürden ibarettir. Gerçekten öyle midir? Eğer öyleyse insanın bunca çabasının bir anlamı var mı? Yeni bir önerme: Tarih tekerrürden ibaret değildir. Sloganlarla sınırlanmış düşünce, kendi cenderesi içinde çürümeye hükümlü. Sloganlaştırılmış hayat kendisi olmaktan uzak. İklimsizliğin kör kuyusundan iniltili bir ses. Gün yüzüne çıkan şaşkın.

Kentleri sevgisizlik sardı. Gösterilen bunca çaba boşuna. Yürüyen kalabalıkların yürekleri taşa döndü. Her an bir yerden bir yere ulaşmak, hatta yetişmek için bir koşuşturmacadır gidiyor. Bu hengâmede sevgiye yer kalmadı. Ne yer, ne zaman. Duyguların yerini akıl aldı desem, o da değil. Hayat mekanikleşeli beri ne akıl yürütme, ne coşkulu duygu kaldı. Sevgisiz hayat sevimsiz çocuk gibi saldırgan.

Yükselen değerler diye bir terane: Nedir o yükselen değerler? Sanal dünyada söylenmedik söz de kalmadı. İnternet siteleri birbirinin çöplüğü. Gereksiz bir sürü doküman. İnternet ağına takılan örümcek ağına takılmış gibi kendini kurtaramıyor. İnsanın kendi kendisiyle buluşmasına zaman yok. Zamanı yutan dev bir teknoloji: Yalnız bununla da yetinmek niyetinde değil. Asıl amacı insanı yutmak. Bir devin midesinde nasıl yaşanır? Eninde sonunda sindirime tabi tutulacak insan. Sonra posa diye atılacak. Tam da o noktadayız şimdi. Tablo iyice karamsar ama her zaman bir umut vardır.

İnsan; olduğunun iki katıdır. Bittiği inancına kapıldığı anda derunundan gelen sese kulak vermesini becerebilirse bunun farkına varabilir. Umudunu tamamen yitirmiş insan için de geçerlidir bu.

Korku dağları bekler: Bir dönem böyle algılamış korkuyu insan. Durum değişti. Korku dağlara çekilmek gibi utangaçlığı tanımıyor artık. Korku; insanın içinde. Yalnız yüreğinde de değil. Kılcal damarlarına kadar sarmış her yanını. Özellikle iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla en çok hissedilen duygu; korku oldu

-2-

İnsana sığınabileceği; fısıltı halinde bile olsa özgürce konuşabileceği en küçük bir köşe bile bırakılmadı. Özeli ifşa edilen insan hırçınlaştı; sevgisizleşti. Mahremiyet yolgeçen hanı. Masumiyet buruşturulup atılan karalama kâğıdı.

İnsan yeryüzüne bir amaç için gelmiştir: Bu da başka bir önerme. Amaç ne? Kimisi için ekmeğin altında ezilmeden onuruyla yaşamak, kimisi için cenneti kazanmak, kimisi için ise; erk sahibi olmak. Sonuçta insan gibi insan olmak. Gerçek ne? Birisi yoksa diğeri var mı? Kaç kişi amacına ulaştı? Yoksa her üçü de araç mı?  Araç-amaç: Hayat bu iki kavrama tutsak edilmiş bir acuze mi?

Sorular, sorular, sorular: İçsel konuşmalarımın duvarlarına yansıyan sorular. Beynim zebanilerin harlattığı ocak. Cam fanusta divaneye dönmüş kelebek: Çıkmak için mi çabası, yanmak için mi? Bilgilendikçe acılar çoğalır. Bölüştükçe azalmaz. Bilgi güçtür kuşkusuz. Bu doğru ama her zaman bir yanı acıya çalar.

Cemil KANCA  

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir