Muğla’nın Türkleri

Son yıllarda iktidarı elinde tutan politikacılar konuşmalarında ısrarla Türk vatandaşlarını “Arap, Çerkez, Arnavut, Boşnak, Kürt …” gibi etnik gruplara ayırarak sayıyor ve Türk’ten de bir etnik grup olarak bahsediyor.

Bu kafa karışıklığı yaratan etnik sıralama karşısında şu soruları sormalıyız. Türk kime denir? Vatanımızda Türkler etnik bir grup mu? Türklük ülkemizde nasıl oluştu? Vatanımızda birlik nasıl sağlanır?

Muğla Yılanlı Yaylası Yörük Türkmen Şenliği

Türk sözünün birinci anlamı: “Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan kimse.” Demektir.

İkinci anlamı da: “Anayurdu Orta Asya olan, buradan çeşitli yönlere yayılarak büyük devletler kuran, Türkçenin değişik lehçelerini konuşan millet ve bu milletten olan kimse.” (1)

Beçin’den Milas Ovası

Sözlükte verilen birinci anlam, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında 66.maddede yer almakta ve resmen kabul edilmektedir.

“ Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.”

Aslında Türk kavramının ne olduğunu vatanımızın her köşesinde yaşayan insanlarımızla açıklamak mümkündür. Mesleğim nedeniyle vatanımızın çeşitli şehirlerinde çalışırken ve yaptığım gezilerde, ülkemizin insanlarını tanımaya çalıştım. Bir örnek olarak, son yıllarda yaşadığım ve geziler yaptığım Muğla ilimiz insanlarını anlatmak istiyorum.

Muğla 1071’den sonra Anadolu Fatihi Selçuklu Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın komutanlarından Mugul Bey’e bağlı Türk kuvvetleri tarafından fethedildi. Haçlı Seferleri’nden sonra 1280’de bölge Selçuklu Uç Beyi Menteşe Bey tarafından Bizanslılardan geri alındı. Issız olan Muğla’ya Kütahya, Karaman ve Konya’dan gelen Türkler yerleşti.

Beçin’den Milas’a Bakış

Bölge Menteşe Beyliği’nin oldu. XIII. yüzyıl sonlarına doğru Milas’ın yakınındaki Beçin kenti, bu tarihte, muhtemelen küçük bir yerleşim yeriydi. Bugün kent öreni içinde yer alan Bizans Şapelinin küçük boyutları bu konuyu desteklemektedir. Nitekim 1330’lu yıllarda kenti ziyaret eden ünlü Arap gezgini İbn-i Batuta, Beçin’in “yeni kurulmuş, yeni binaları ve mescitleri olan bir kent” olduğunu söylemektedir. Bölgeyi ele geçiren Menteşe beyliği başlangıçta Milas’ı başkent yapmıştır, ancak 14. yüzyılın başlarında savunması daha kolay olduğu için hükümet merkezini Beçin’e taşımıştır. Beçin, Tacettin Ahmet Gazi’nin başkenti olarak kalmıştır. Bu kişinin 1391’de ölümünden sonra yöre, Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına katılınca hükümet merkezi Balat’a (Milet) taşınmıştır.

Kentte günümüze ulaşan yapı kalıntıları Milas Ovası’na bakan iç kalede, surlarla çevrili dış kalede, surların dışında güneydeki Kepez ve Siğmen mevkilerinde yoğunlaşmaktadır. Ören yerindeki yapı kalıntılarının büyük çoğunluğunun Türk dönemine ait olması, kentin Türk döneminde hızlı bir gelişme gösterdiğini kanıtlamaktadır. Nüfusu hızla artan ve gelişen kent, çoğu XIV. yüzyıla tarihlenen çeşitli yapılarla donatılmıştır.(2)

Muğla Yılanlı Yaylası Yörük Türkmen Şenliği

Türkler Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı devirlerinde Muğla’ya kendi medeniyet ve kültürlerini getirdi; zorda olan kim varsa ülkesine kabul etti. Milletimizin oluşumunu sağlayan bütün bu insanlar Türk milletini oluşturdular.

Lozan’dan önce Muğla nüfusunun yüzde 92’si Türk, yüzde 7’si Rum’du. Lozan’dan sonra Rumlar mübadelede Yunanistan’a gönderildi; Yunanistan’dan gelen Türkler onların yerlerine yerleştirildi.

Beçin Medresesi

Muğla’da Kafkasyalılar

Özellikle Kafkas-Rus Savaşı sonucu Kafkasya’daki halklar Rus baskısı ve zulmü yüzünden Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda bırakıldı

1863-64 yıllarında olmak üzere 1858’den itibaren yüz binlerce Kafkasyalı Osmanlı yönetimiyle anlaşmalı olarak Karadeniz kıyılarından gemilerle Anadolu ve Balkanlar’a taşındı. Bunlardan bazıları Düzce, Balıkesir yöresine, bazıları da Muğla’nın Köyceğiz bölgesine yerleştirildi. Gelenlere arazi, tarım araç ve gereçleri verildi.

Muğla Yılanlı Yaylası Yörük Türkmen Şenliği

Muğla-Fethiye yolu üzerinde Köyceğizden önce Çerkezlerin yerleştirildiği köye zamanla Döğüşbelen adı verildi. Bu köye Döğüşbelen isminin verilmesinin nedeni, bölgedeki Yörük delikanlıların güzel Çerkez kızlarının peşinde koşmalarından, Çerkezlerle Yörükler arasında çıkan kavgalardan dolayı olmuş. Arazi kavgaları da bir neden olarak anlatılıyor. Ama şimdi kavga, döğüş kalmamış, Çerkezler bölgeye ve Türk toplumuna uyum sağlamışlar.

Köy Muhtarı Yaşar Yılmaz’ın bir gazetede okuduğum söyleşisine göre; dedeleri Sohum’dan gelmiş. Köyde kavga, hırsızlık olmazmış. Köyde okuryazarlık oranı yüzde yüzmüş. Köyde okul, cami, fırın, kahvehane varmış. Abaza gelenekleri devam ediyormuş, Çerkez yemekleri yapılıyormuş. Vatanlarını Türkiye, kendilerini Türk milletinin bir parçası olarak görüyorlarmış.(3)

Beçin Kalesi

Muğla’da Afrikalılar

Muğla’daki Afrikalılar Osmanlı Devleti döneminde Afrika’nın çeşitli bölgelerinden Anadolu’ya tarım işçisi, çiftçi veya ev hizmetlisi (halayık) olarak gelen burada yerleşmiş kişilerin çocukları ve torunlarıdır. Özellikle Ege ve Akdeniz bölgesine yerleşmiş olan Afrikalılar bölgede çeşitli köyler oluşturmuşlardır.

Muğla’nın Milas, Ula, Köyceğiz, Ortaca ve Dalaman ilçelerinde yaklaşık 20 bin Afrika kökenli vatandaşımız yaşıyor.

Afrika kökenliler Girit, Sakız, Selanik, Manastır gibi bölgelerden Osmanlı Devletinin buralardan çekilmesinden sonra muhacir olarak 1927 yılında Türkiye’ye gelmişler. Kendilerini Türk gören Afrikalılara Türkiye Cumhuriyeti Devleti ev ve arazi vermiş.

Beçin Medresesi girişi yazısı: Kadın erkek ilim öğrenmek herkese farzdır/Hadis

Bunlardan başka Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın dedesi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya uzun yıllar önce Dalaman’da çiflik arazileri tahsis edilmiş. Abbas Hilmi Paşa çiftliğinde çalıştırmak üzere yaklaşık 300 kişiyi Mısır’dan beraberinde Muğla’ya getirmiş. Bunlardan çoğu burada kalmış. Burada kalan 50’den fazla aile çeşitli iş kollarında yaşamlarını sürdürüyor.

1911 yılındaki Trablusgarp Savaşı’nda Türk ordusu ile İtalyanlara karşı savaşan Libyalı vatandaşlarımız da Türkiye’ye gelmiş ve Ege bölgesine yerleştirilmiş.

Muğla Yılanlı Yaylası Yörük Türkmen Şenliği

Bu sahillerde Türk topraklarına yerleşen Afrikalılar Türk toplumuna uyum sağlayıp, Türk milletinin ferdi olmuşlar. Nitekim Türk ordusunda ve daha sonra Milli Mücadele’de çeşitli savaşlara katılan ve yaralılıklar gösteren Mısırlı Binbaşı Osman Sıddık Efendi, Darfur’dan Çanakkale’ye giden Ahmet DinarMilli Mücadele’de Karakol Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alan Piyade Yüzbaşı Dayı Mesut, Türk vatanı için destan yazan Sudanlı Zenci Musa Bey.

Dünyanın ilk siyah savaş uçağı pilotu Ahmet Ali Çelikten, bu Afro Türklerdendir. Son yıllarda milliyetçi ülkücü hareket içinde tanınan Arap Muzaffer’de Libya kökenli bir vatandaşımızdır.(4)

Beçin’de Çeşme

Muğla örneğinde anlattığım gibi; Balkanlarda, Kafkaslarda zora düşmüş insanları vatanımıza aldık. Aliya İzzetbegoviç; “Sırplar Bosna’da bütün Müslümanları Türk sayıyordu.” Demekte idi. Türkiye’ye gelenler zaten Türk kültürü içinde yaşadıkları için başka ülkelere gitmediler, Türkiye’ye geldiler. Türkiye’de yaşayan bu insanların etnik kökenine bakılmaksızın Türk sayıldı. Tasada ve kıvançta birlik olduğumuz, bu vatanın nimetlerinden faydalanan, gerektiğinde vatan savunmasına koşan bu vatandaşlarımız,  konuşmalarında Türk olduklarını gururla söylediler.

Burada önemli olan vatanımızdaki bütün insanlarla Türk millet birliğinin sağlanmasıdır. Burası Türkiye Cumhuriyeti’dir.  Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.

Bizi bu vatanda ayakta tutacak ve güçlü yapacak olan birliğimiz ve bu “biz” duygusudur. Emperyalizmin hedefi ise, her zaman ve her yerde “böl ve yönet” olmuştur. Şimdi içimizdeki insanları bölüp, sen şusun busun dedikten sonra birlik nasıl sağlanır? Politikacılarımız ve aydınlarımız farklılıkları ortaya koymak yerine bizi bir, birlik yapan özelliklerimiz üzerinde durmalıdır.

Biz duygusu önce Türk milletinden olmakla ve bu milletin kültürel değerlerine sahip olmakla mümkün olur.

Kaynakça

  1. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İlhan Ayverdi, Kubbealtı, İstanbul, 2010
  2. Muğla Tarihi,www.mentese.bel.tr.
  3. Döğüşbelen, Muğla’nın tek Abaza köyü, www.yeniasir.com.tr
  4. Afro Türkler, Etnik köken ve kimlik, Çizgi Kitapevi,2019

Zeki ÖNSÖZ

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir